SOFTALAR BİZE DİNSİZ DEMİŞLER - Türk Mutfağı Hareketi

 

Softalar bize dinsiz demişler,tolgahangulyiyen1453-1923.png

Hamdolsun...!

Kula kul olanın dininden değil 

Allah'ın dinindeniz...

Her Allah’ın kulu gibi hesabımızı da alemlerin Rabbine vereceğiz! 

★ 

“Aklı öldürürsen, Ahlak da ölür. Akıl ve Ahlak öldüğünde, millet bölünür. Kadı'yı satın aldığın gün Adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün: Devlet de ölür.”(Fatih Sultan Mehmet Han)

★ 

"Bahtiyarım ki, milletimin hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım." (29.10.1933) “Bizi yanlış yola sevk eden habisler, bilirsiniz ki çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep şeriat sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz, görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar hep din kisvesi altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir. (Atatürk-1923) 

“Her kim ki Mustafa Kemal ve Kuva-yı Milliye aleyhine fetva verip düşmanlık yapar, bilin ki onların damarında kafir kanı akar.” (Sütçü İmam)

★ 

Kısaca Sütçü imam kimdir: Maraş kurtuluş mücadelesini başlatan Türk halk kahramanıdır. Maraş'ta Fransız-Ermeni askerlerine karşı ilk kurşunu atmıştır.

★ 

1.Dünya savaşı sonrasında Türk milletinin durumunu kısaca özetlemeye çalışacak olursam; dört bir yanı dönemin en güçlü devletleri tarafından işgal edilmiş diyerek de söz edip geçebiliriz. Böyle bile geçiştirecek olsak aklımız mantık gereği öyle bir durumdan nasıl bir kurtuluş mümkün oldu diye sorgulamak isteyecektir. 

O dönemde düşman işgali bir yandan devam ederken diğer yandan da halk fakirlik ve çaresizlik içinde yalnızlığa mahkûm bırakılmış. Osmanlı devletinin gerilemesinde ve çöküş sürecinde emeği bulunanlar dahil, o dönemin yöneticileri çöküş sürecini engellemek yerine bu duruma karşı mücadele ederek felaketin son bulması amacıyla direniş gösterenlere karşı düşmanca işgalcilerden yana tavır almışlardır. 

Fatih Sultan Mehmet Han’ın vakfiyesi ve hepimize emanet bıraktığı İstanbul ile Ayasofya…Yavuz Sultan Selim Han’ın vesilesiyle tarih içinde İngilizlerin eline geçmesinin çok önceden engellendiği kutsal emanetler ve belki de İstanbul’u bizim için en değerli kılan kişi diyebileceğimiz Peygamberimiz Hz. Muhammed(S.A.V.) efendimizin herkes tarafından bilinmekte olan o hadisi şerifi, o sözleri… Buradan yola çıktığımızda İstanbul’un İslam aleminin elinde kalmasına hizmet etmenin herkese nasip olmayacak bir şeref ve onur olduğunu anlayabiliriz diye düşünüyorum. 

Tüm kutsal bildiklerimiz İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgali altındaydı. O dönemde kutsal bildiklerimizi düşmana bırakanlar, Türk milletini orta Anadolu’ya sıkıştıran Sevr'i kabul edenler kimlerdi?

Düşmana boyun eğerek Sevr anlaşmasını kabul edip imzalayanlar kimlerdi? Devlet makamlarında yönetimi elinde bulunduranlar yani dolayısı ile Osmanlı devletini temsil ettiklerini söyleyen ancak esasen bulundukları o makamlara ve soyundan geldiklerine ihanet etmiş olanlar Servi kabul edip direnişe karşı çıkmışlardı. 

Peki direnişe ve milli mücadeleye karşı çıkmak ne anlama geliyordu? İstanbul’u, İstanbul olarak içinde yüzyıllardır süregelen Ayasofya’sı ile bir daha görebileceğiniz anlamına mı geliyordu? Elbette hayır. Peki o zaman bazıları neden İstanbul’un kurtulmasına da vesile olacak olan milli mücadeleye karşı çıkmışlardı?

Tüm bunlara boyun eğmeyerek düşmana karşı vatanın işgalden kurtulması için mücadele başlatanları, Kuva-yı milliyeci direnişçileri vatan haini ilan etmekle kimler meşgul idi? Öyle ki İstanbul’u Ayasofya’yı ve dahi tüm kutsal bildiklerimizi kurtarabilmek için milli mücadele hareketini başlatanlar veya buna destek veren gerçek vatanseverler, isyancı-vatan hanini diye damgalanıyordu. 

İşgal altında bulunan Osmanlı devletinin makamlarında bulunanlar tarafından kutsal bildiklerimizi düşmandan kurtarmak isteyenlerin gıyaplarında idam kararları çıkartılıyordu. Bunlar arasında elbette Gazi Mustafa Kemal Atatürk’te vardı. O idam kararı yetmemiş gibi birde şeyhülislam tarafından Mustafa Kemal’in idamla katli için fetvalar çıkartılmıştı. Vatanını düşmandan kurtarmak isteyenlerin katli vaciptir diye halkımıza fetvalar veriliyordu. “İngilizlere, Yunanlılara direnmeyin” diye fetvalar veren mollalar, imamlar, hocalar türemişti. Türememiş miydi? 

Nereye hizmet ettikleri belli olmayan bu din adamı görünümlü takiyyeci kişiler Türk milletinin vatanını düşman işgalinden kurtarmak amacıyla başlattığı direnişe ve milli mücadeleye karşı işgalcilerden yana tavır almışlardı. Almamışlar mıydı? Peki neden? 

Bunlar, İngiliz ve Yunanlılar tarafından işgal edilen başta İstanbul olmak üzere misak-ı millî sınırları içinde yer alan tüm şehirlerimizi, oralarda bulunan bütün kutsallarımızı işlerine geldiğinde  kendi deyimleri ile söyledikleri gibi İngiliz gavuruyla, Yunan gavuruna yani kafirlere bırakmayı Müslüman Türk milletine bırakmaktan daha mı evla görüyorlardı? Demek öyle görüyorlardı ve işgalcilerin galip gelmesini istiyorlardı. O zaman bunlar hangi dinin din adamlarıydılar? Hangi milletin fertleriydiler? Bizden gibi görünerek toplumda itibar edilen çeşitli unvanlara sahip olarak bunları savunanlar o zaman İslam dininin imamları mı yoksa yurdumuzu işgale gelmiş olanların uşakları mıydılar? Sahi o dönemde millete karşı ulusal mücadeleye engel olmak isteyenler aslında kime hizmet etmişlerdir?

Vatan haini, isyancı olarak suçlanmak suretiyle haklarında idam cezaları ve katli vaciptir fetvaları çıkartılan gerçek vatansever milli mücadele kahramanlarımızın esasen neye ya da kime hizmet ettiklerini tarihimiz tüm gerçekleriyle yazmıştır. Onlar her türlü zorlukların üstesinden gelerek Türk milletinin onurunu ve kutsal bildiklerini korumuşlar, mabedimizin göğsüne namahrem eli değmesine izin vermeden vatanlarını düşman elinden kurtarmışlardır. Başta İstanbul olmak üzere işgal edilmiş vatanımızla beraber tüm kutsal bildiklerimizi düşman eline bırakmamış olanlara ne kadar hayır duaları da etsek azdır.

Eminim ki Türk milleti Ayasofya dahil kutsal bildiğimiz en önemli değerlerimizi onurlu bir şekilde muhafaza ederek elimizde tutanların hizmetlerini hiçbir zaman asla unutmayacaktır. Çünkü tarihin o dönemini incelediğinizde İstanbul’un dolayısı ile Ayasofya’nın işgal altında İngiliz ve Yunan ellerinde kalmasını yeğleyen bir Osmanlı yönetimi anlayışı ile karşılaşırsınız. Şu hâlde İstanbul’un dolayısı ile Ayasofya’nın düşman işgalinden kurtuluşuna karşı çıkan ancak bizden olduğu söylenen o anlayışa sahip kişileri nereye koyacağız? Keşke Yunan Galip gelseydi diyenlere, demiş olanlara ne diyeceğiz? 

Onlara karşı da biriniz çıkıp üstü kapalı da olsa beddua edecek misiniz? Onlara karşı da birileri çıkıp din adamı, imam unvanlarıyla fetvalar verecek veya gıyaplarında vatan haini, zalim ya da kafir hükmü verecekler mi? Hem de tüm bunları utanmadan, sıkılmadan o insanların ardından yapanlar yine onların kurtarılmasında emeği ve katkısı olan yerlerden yani İstanbul’dan ya da Ayasofya Camii’nden mi yapacaklar? Eğer öyle yapacaklarsa İstanbul’u ve Ayasofya Camii’ni işgale gelen düşmandan kurtaracak olan milli direniş hareketine dün karşı çıkarak işgalcilerden yana saf tutmuş olanlar ile tüm bunları bu günlerde de yapmakta olanların birbirlerinden asla hiçbir farkları yok demektir. Dinin ardına saklanıp kutsal bildiklerimizi kurtarmış olanların arkasından nankörce atıp tutarak çiğ et yemeye bazıları ne kadar da meraklı.

Her kim olursanız olun, hangi makamda kime ya da neye hizmet ederseniz edin, hangi dünyalık çıkarın peşinden giderseniz gidin bir şeyi iyi bilmelisiniz. O da şudur ki; Türk milletinin değerlerini korumak için mücadele etmiş olanlara atacağınız çamur sadece kendinizi kirletir bir başkasını değil.

Her ne kadar kurgusal bir film de olsa Sayın Ata Demirer’in oynadığı Osmanlı Cumhuriyeti filminin ana konusu hakkında düşünmek bize kaybettirmez. Bu yüzden o filmi dikkatle izledikten sonra üzerine defalarca düşünerek sorgulama yapmayı tüm gençlerimize öneririm. 

Şunu da ifade etmekte yüksek fayda görüyorum. İlk emri okumak olan bir dini okumaktan, (düşünüp-sorgulamaktan) tefekkür etmekten, hak ve hukuktan uzaklaştıranlar maalesef İslam’ı buna alet ederek gerçekten samimi olan dindarlara da en büyük zararı vermektedirler. Dini inançları kendi çıkarlarına alet edenlerin tarihimizin her döneminde bulunduğu gibi yine maalesef Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilkelerini çarpıtarak istismar edenler de bulunmaktadır. Hatta daha ileri giderek onun manevi mirasıyla beraber şahsiyetini putlaştırmak suretiyle aşırıya kaçıp değerlerimizi yozlaştıranlarında yolu asla milletimizin itibar etmesi gereken bir yol değildir. Bunların da milli değerlerimize saygısız bir tutum sergileyerek sadece kendi çıkarlarını gözettiklerine, Atatürk üzerinden istismar yapmakta olduklarına yerine göre şahit olabilirsiniz.

Konuyu toparlayacak olursam. Esasen tarihimizi ve o tarih içinde kendilerine önemli yer etmiş olanları kimse birbirinden ayrı tutarak değerlendiremez. Hiç kimse onlara hakaret etme cüretini kendinde göremez. Hiç kimseye tarihimize ve tarihimizde yer alanlara hakaret etmek düşmez. Çünkü hiç kimse hakaret ederek dillerine dolamaya çalıştıkları o kahraman insanlar kadar Türk milletine ve İslam’a katkıda bulunmamıştır. Türk milletine ve İslam'a onlar gibi katkıda bulunmak isteyenlerin de tutacağı yol tarihimize hakaret etmekten geçmez. İşte bu yüzden bu tarz anlayış içinde bulunanlar ne yaparlarsa yapsınlar hakaret etmeye çalıştıkları kişiler kadar Türk milletine ve İslam'a katkı sağlayamayacaklardır. 

Örneğin: Biri İstanbul'u fethetti, diğeri kurtardı. Biri aşılmaz denilen surları delik deşik etti, gemileri karadan yüzdürdü. Tüm dünyayı şaşırtarak bir çağı kapattı başka bir çağı açtı. Diğeri yarılmaz denilen cephe hattını tüm dünyayı şaşkına çeviren bir süre içinde yarıp düşmanı denize döktü. Serv antlaşmasıyla tarih sahnesinden çıkartılmak istenen bir milleti ayağa kaldırarak devlet kurdu ve tüm dünyaya kabul ettirdi. Sonuç olarak: Her ikisi de İstanbul’un İstanbul olarak Ayasofya ile beraber bizim bildiğimiz şekilde tamamen bizim değerimiz olarak elimizde kalmasında önemli pay sahibi olan dahi komutanlar, devlet ve millet adamları. 

Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)’in hadis ve sözüne erişme şerefine birisi şehri fetih eden olarak ulaştı. Diğeri ise aynı şehri kurtaran olarak peygamber sözünün, peygamber hadisin daimî olmasına hizmet etme şerefine erişmiş oldu. Bu manada peygamber efendimizin sözüyle vaadi olan İstanbul’un fetih edilerek tamamen korunaklı bir şekilde İslam aleminin elinde kalmasında her ikisinin birden çok önemli derecede emeği ve tarihi katkıları bulunmaktadır. 

Dört bir yanı işgal altında öldü, bitirildi sanılan bir millet tüm zorlu imkanlara rağmen küllerinden tekrar doğdu. Tarihimizde önemli yerleri bulunan tüm kahramanlarımız gibi onlarda Türk milleti ve kutsal bildiklerimiz bu cihanda var olsun diye savaştı.

Toplumumuzu bölmek isteyenlere fırsat verdiğimiz ve toplum olarak maalesef buna çok müsait olduğumuz muhakkaktır. Ancak kendi değer yargılarımız üzerinden birbirimize karşı kin ve nefret oluşturulanlara asla izin vermemeliyiz. Bu anlamda olası fitnelere karşı birbirimize her zamankinden daha fazla sahip çıkıp birlik beraberlik içinde olalım. 

Farklı inançları bulunanların dini inançlarına yüksek hoşgörü ile saygı duymak bizi asırlarca bir arada tutmuştur. Şu hâlde her kim ki insanlarımızı ve toplumumuzu ortak tarihi değerlerimiz üzerinden, dini inançlar üzerinden ya da hoşgörüyle yaklaşmaları gereken bazı farklılıklar üzerinden geriyor, huzursuz edip ötekileştiriyor ise her anlamda fitne çıkarmak kendi çıkarları doğrultusunda işine geliyor demektir. Böyle zamanlarda toplumca birlik ve beraberlik içinde sağduyulu olmaya yüksek gayret göstermeliyiz diye düşünüyorum.

En Derin Saygı ve Sevgilerimle

Tolgahan Gülyiyen

logo-tolgahan.jpg

KONUYLA İLGİLİ OLABİLECEK ARŞİV BAĞLANTILARI

ATATÜRK VE MİLLİ MÜCADELE KAHRAMANLARI-KINAMA DUYURUSU 

AYASOFYA CAMİİ İÇİN YAS TUTANLAR KATLİAMLAR İÇİN NEDEN YAS TUTMUYORLAR DİYE SORDU

 

 

logologo3wtca1logo tolgahanzg logo